GARİP/HÜSEN…
Gece zifiri karanlık, gece ıssız, sessiz, bitmek üzere. Sobanın sıcaklığı geçmiş, baş yana düşmüş, omza değiyor. Sandalye sesleri, yıkanan çay bardakları gucurtusu, bozuyor kahvede ki susmuşluğu. Sabah buradan gidecek sürüsünü yaymağa, Hüsen. Seğirtmesini aradı bacaklarının arasında, düşmüş, eğilerek aldı ayaklarının altından.
Köy meydanına gelmişti kimi çıngıraklı, kimi koca çanlı keçiler. Bir ıslık Çoban Hüsen’den “fıy fıyyy”. Takıldı peşine günboyu yoldaşı olan sürüdekiler.
Çıktılar hemen köyden kaç sokaktı sanki.
Uzak sayılır gidecekleri yer, zaten nerede yayılacaklar ki.
Heybesinden çıkardı kuru ekmeğini.
Kat kat gazete kağıdına sarılmış keçi peynirini.
Yürürken dişliyordu kahvaltı diye yediğini,
Arada bir ihmal etmiyordu sopa ile keçileri dürtmeyi.
Gün ağarmış kızıllaşmıştı karşı tepeler
Günler aylar değil geçmişti seneler.
Köyün çobanı Hüsen’e dededen kalmıştı çobanlık
Her gün sabah gider dönerdi akşam, karanlık.
Yaşı geçmiş kimse vermemişti kızını,
Bulamamıştı o da çekebilecek nazını.
Ama gönül bu kırmızı yemenisini unutamamıştı Zeyneb’in
Kara saçları, kara kaşlar, zeytin gibi gözlerin.
Genç yaşda yürümüştü Zeybep hakka,
Hüsen’in yaşı geçse de hep gelirdi Zeyneb’i akla.
Aha bunlar şimdi Zeynep, sürünün herbiri,
Yürü be kuzum yürü be Zeynebib gideliberi.
Gelmişti sürü, gelmişti keçiler, otlak yerine,
Dayandı her zaman ki gibi ağacın birine.
Kavalın nağmesi fıyladı bayır aşağı sesi,
Zeynep geldi gözlerine alacalı yeldirmesi.
Yaş ne kadar oldu, hala mı Zeynep? Dedi Hüsen.
Yoktu ki dünyada hiçbir şeyi, aklında ki Zeynep’ten.
Ses sustu, sustu kaval, keçiler, sustu çıngıraklar.
Durdu dünya, her şey durdu, sessiz kaldı uzaklar.
Akşamı yaptı güneş, rüzgar suspus, sürü sessiz.
Hüsen bu garip, geçmedi hayatı bir an Zeynepsiz.
Öylece kalakalmıştı Çoban Hüsen.
Hala ses yoktu Zeyneplerim dediği sürüden.
Akşam olmuş, sürüden dönmüştü bir kaçı köye.
Bir çoğu öylece kala kalmış Garip Hüsen’le.
Gelmeyen sürüyü merak eden köylüler buldular Hüsen’i.
Başı düşmüş, susmuş elinde kavalı, bitmiş nefesi.
Dayandığı ağaca yazmıştı yıllar önce Zeynep diye.
Kavuştu şimdi, yıllarca hasret kaldığı Kınalı Zeynebine.
Dünyanın hali der beklemezdi bir şey hayattan.
Fakirdi, garipti zaten hem anadan hem babadan.
Döndüler köye ikindi de kılındı cenaze namazı.
Yoktu kimseye diyeceği ama Hakka vardı niyazı.
Mezarlığa kadar taşındı Hüsen bir bir omuzlarda.
Bir oldu Hüsen Zeynebiyle aynı mezarlık, aynı toprakda.
########
Gariplik böyle bir şey, Allah ile baş başasın da dünyada işin zor.
Polis şehit, üç kız çocuğu yetim.
Şöyle garip bencileyin…
MR çektirmen gerekli demişlerdi, küçük kız çocuğu yürüyemiyordu çünkü. Oraya git buraya gitten sonra, son çare 17.08.2015 tarihinde 1400 km geldiği hastanede MR için gün veriyorlar: 2017 yılına, kız çocuğu üç yaşında.
Şöyle garip bencileyin…
Şehit olup giderlerken hakkın huzuruna, arkada kalanlar üzüntünün sessizliğinde feryat figana. Gün geçmiyor bu tür haberler almadan, yıllar geçti acılar durulmadan.
Şöyle garip bencileyin…
Üç gün önce Bosnadaydık, 20 yıl önce ki savaşın kurşun izleri hala silinmemiş delik deşik duvarlar, evler yıkık, gönüller kırık, hala tedirgin burada yaşayanlar. Görünmez kırmızı çizgili sokaklar.
Haberlerde gördüğümüz ülkemizin doğusunda ki evlerde aynı manzaralar. Ülkemin her yanında şehit evleri acılı feryat figan analar, yetim çocuklar.
Bu topraklarda yaşamanın bedelini ödüyormuşuz. Bu vatan toprağının bedeli yıllar önce milletçe ninelerimiz, dedelerimiz ödedi. Ne satın alınacak ne de satacak bir karış toprağımız yok bizim, hiç kimseye de bedel falan ödemiyoruz, üç beş soysuza meydanı boş bırakmışlar terör belasına kırılıyoruz.
Dul, yetim, garip kalanlar, acılı yokluğa dövünürken.
……Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler duymasın
Şöyle garip bencileyin…..
Yorumlar kapatıldı.