İSTİAP HADDİ.
Sokak çeşmelerimiz vardı. Her köşe başında olmasa da çoğu yerde bilhassa İzmir Caddesi üst tarafında ki mahallelerde vardı. Köşe ve dört yol ağızlarına konmuş dağdan gelen yayla suyunu herkes kullanıyordu. Yaz akşamlarında eve soğuk su götürmek için akşam yemeği vaktine yakın gelinirdi bu çeşmelerin başına, şimdi ki Ramazan’da sıcak pide alabilmek için iftar vaktine yakın pide kuyruğuna girildiği gibi.
Bu mahalle çeşmelerinden kaplarımızı doldururduk kiminde testinin küçüğü, kiminde çifte sürahi, kiminde ibrik, kime yetecek ama soğuk olsun diye doldururduk ne kadar? Kabın alacağı kadar fazlası kabın ağzından akıp giderdi lafa dalıp da kaba bakmadığında.
Zaman-ı evvelinde var olan sokak çeşmeleri yok artık. Çeşme başı muhabbetleri de yok, mahallenin güzel kızlarıyla birbirimizin kabını doldururken çeşmenin basma kolunu tutmalarda yok. Mahalle arkadaşlığının sabah yarım kalan oyunun çekişmelerinin devamı da yok. Terli halimizle serinlemek gailesi ile dizimizle basma koluna basıp avucumuza doldurduğumuz suyu yüzümüze çırpışlarımız, hatta birbirimizi ıslatışlarımız da yok. Yoklar o kadar çok ki yok oğlu yok. Çocukluğumun mutluluğu sevinçleri, huzuru, önceden kulak çekilmiş olmasına rağmen çeşme başında sen doldur ben doldur derken testi kırmalarımız, arkadaş kavgalarından sonra barışmalarımız yok işte.
Zamanımızda sokak çeşmelerinin yerini su satıcıları aldı iki tüp arka sepetliğe beş litrelik su damacanası kucağında, kask kafada vızır vızır motorlu kuryeler. Köşe çeşmeleri yerine köşe büfelerde 250 cc, 500 cc plastik şişede sular, yürüyüş yapıyorlar, sokakta gezintideler elde plastik şişe salınarak yürümeler. 250,500 cc derken tamı tamına doldurulmuş plastikler fabrika ayarları sayesinde dizi dizi şişeler dolan sırasını savıyor. Taşıyor mu? Yooo… Kapasite ayarı.
Her şeyin bir istiap haddi var. Taşıma kapasitesi. İnsanlarda sabır deniyor. Şehirlerde nüfus, kamyonlarda tonaj, dolmuşlarda arkayı dörtle.
Nüfus yani had sayı, şehrin planlamasında kullanılır. 100 bin nüfuslu bir yerleşime 200 bin nüfus sığdırmayı planlarsak alt yapı, su kanal, yol yetmez, sosyal mekan, park bahçe yetmez, yetmezler sıraya girer yaşanmaz şehirler, mutsuz halk, huzursuz yaşam, kavga gürültü kaza bela sonunda hastane de yetmez.
Diyorlar ki geniş yollar yapılsa, tramvay, metro, otoparklar yapılsa. Kapasite kardeşim, hesap kapasite, had sayı. Üzüm çuvalının içine girmiş çiğner durur bastırırsan dara parasını ucuza getirmek için, hamallar bir gün gelir isyan eder kaldıramayınca 50 kiloluk çuval yerine 80 kiloluk çuvalı. Tıpkı 40-60-80 binlik Manisa’yı 400 bin yaparsan hamal gibi halk isyan eder.
Bırak 50 binlik Manisa, Aydın, Konya, Sivas, Erzurum… dursa da yanına yeni şehirler yapsak fabrika kapasite ayarlarına uygun nüfusuna göre planlasak. Eski yerleşime müze şehir desek, yeniye de modern kent. Bir tarafta fayton, bisiklet, taş kaplama yollar, cumbalı evler… varken. Diğer tarafta bulvarlar, elektrikli otobüsler, havuzlu parklar, ışıltılı sokaklar olsa. Sabır taşı çatlamasa, istiap haddini aşmasa.
Olmaz, iş işten geçti eldekiyle yetinmeye çalışıyoruz. Neye aklım almıyor biliyor musunuz? Bu dediğim müze şehirler ben doğduğumdan önce Avrupa da varmış hala da var sanki daha bi müze olmuşlar. Bizi yönetenler komşu kapısı yapmışlar Avrupa’yı ama müze ne şehir ne bilememişler bilmek istememişler şehirleri üst üste kurup kent yapmışlar.
Artık kim haddini aşmış varın siz karar verin.
Yorumlar kapatıldı.