İçeriğe geç

“ELLERE VAR DA BİZE YOH Mİ…”

03/02/2015

Satın alıyorduk, Bulgaristan’dan hem de yıllar sürdü. Yoklukların olduğu zamanlar paramız olmadığı için kısıtlamalar yapılıyordu. Günde bir saat. Sonra barajlar krallığı çağında hem enerji hem sulama dendi o işe de taş kondu dış ülkelerce uygulatılan yanlış politikalar neticesinde ne enerji ne de sulamaya hayrı oldu GAP’ı gaptırdık. Baraj dolu su ama nesini kaptılar anlamış değilim.

Satın alma ve kısıtlama devri bitmişti ama psikolojimizi bozan ama toplum olarak dayanıklı olduğumuz için alıştığımız saat ayarlamaları, devri devam ediyor. Hatta merak ediyoruz saatler ne zaman değişecek diye, bazılarımız saatle ileri geri oynamıyorlar nasıl olsa benim saatime gelecekler diyordu.

Bu da yetmedi tasarrufa o zaman üretmek lazım öyle ya sanayi devrine geldik sanki taş devrindeydik. O zaman hidro elektrik santraller devri başladı su akıyor biz bakıyoruz devri de kapandı akan suya ama öyle ama böyle gem vurmak lazım ufaktan başladık; suyun ve enerji kalitesi yönünden manzaralı karadeniz vadilerinden yeşilin her tonuyla övündüğümüz yaylalarından başladık derecikleri dizginlemeye. Ayağa kalktı köylüler köylü kadınlarına suçu bastırmak için “işte Türk Kadını, işte Karadeniz Anası” diyerek övgüler yağdırdık onların koltukları kabarırken biz koltuk altından geçtik, ama yine bildiğimizden vazgeçmedik. Fotoğraflarına özlemle baktığımız derelerde kamyonların biri gitti bini geldi. Yayla turizmi de güme gitti.

Dereler çağıldamaz olunca dalgalarla coşan denizlerimize yöneldik artık Barbaroslar yok denizlerimize hakimiyetimiz olsun, armatörlerimizde acemi gemilerimizi Somali’de soyuyorlar, üç tarafımız denizlerle çevrili zannedersiniz ki muhasaradayız.
Balık; on numaranın yanında, pahalısını kordonda, vatandaşa kıyak çiftliklerde gördüğümüz balıkçılığı da kıvıramadık.
Güzelim tatil cenneti dediğimiz turizme yöneldiğimiz deniz kıyılarımızda sahillerimizde iki seksen yatmanın kime faydası var. Nükleer enerji hem de patlayan cinsinden. Bize sağlam şey dayanmaz korktuk patlatırız diye, başlar gibi yaptık, o devirde bitti.

Tarihten alışığız çağ açıp çağ kapatmaya.

Ne kaldı? Yenilenebilir modasına uymadık üstümüze uymasa da ama dünya giyiyor. Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde enerjinin nasıl üretileceğini. Yüksek yüksek tepelere ev kurmadık bi fırıldak da oralarda çevirdik parmağımızı ıslatıp rüzgarı ölçtüğümüz her yerde fırıl fırıl dönüyorlar şimdi yetmez tabii.

Biz de tasarruf yok bolluğa alıştırdılar “ne çekmiş dedelerimiz babalarımız ama o zaman ticaret kafası yok, gezme keyfi, yiyip içme sefası yok, yokluk var anacım”. Bankalarda para kapının ardına kadar; almayanı dövüyorlar, mobil telefonlardan mobilize olmuşlar geceleri iyi akşamlar sabahları günaydınlarla oluşan ahbaplıklarla “e hadi alalım”. “Önümüzde düğün var, arkamızda bankamız var, oturulacak ev ev değil, araba da teklemeye başladı, konu komşuya ayıp belli etmeyelim, faiz haram maram ama düştü düştü haram değil”. Üç koy beş al bul karayı al parayı bankalar atamızın, müdürler babamız bankacılar kankamız ne duruyoruz al harca paramız olmasa da havamızdan geçilmiyor. Tasarruf mu olur. Yüksek tepelerin rüzgarı da yetmez, denizlerin coşkusu da bu savurganlığa.
İnelim derinlere inelim. Hem de çivileme inelim. 4000 metre yani 4 km derine çakalım da dünyanın çivisi çıkmasın. Yayla Turizmi, Deniz Turizmi, Doğa Turizmi turist mi geliyor hem gelmesin canım turizm-ahlak… Biz tarım ülkesiyiz bak dünyaya açlıkla savaşıyor hamdolsun bolluk içerisindeyiz (Susam Sudan’dan, buğday fizandan üzüm İran’dan, pamuk yumoştan, domates, biber, patlıcan Barış Manço’dan) bize de yeter bizden sonrakilere de; üzüm üzüme baka baka kararır deyip karanlık dünyamızı aydınlatalım. Üzüm bağlarının asmaların arasında piton yılanı gibi dolaşan koyu kahve borularla, toprak üstünde yukarılara duman dumana giden krom nikel bacalarla, arzın merkezine seyahatlerle başladı serüvenimiz.

Termal Enerji devrialemine geldik. Soma da bundan var, Kırkağaç da Rüzgardan var, Demirci de barajdan var, Alaşehir de, Salihli de termalinden var, var oğlu var. Hamdolsun her yanımız enerji o kadar bol ki devlete satılıyor. Gedaşa, tedaşa, medaşa, kardaşa sat sat bitmiyor ama Manisamızda satılmıyor meğer ki rastgele! Yok. “Üç gündür elektrik yok”, “14 saattir yok, gelmedi”, “Ankara’ya şikayete gideceğim”, “Böyle rezillik olmaz”, “Makinalarımız yandı”, “Trafolarımız patladı”…

Bu özel kardeşim özel, bunun özelliği burada herkese var sana, bana, bize, yok. Allah öbür özellerden korusun.

Reklam

From → BASINDAN

Yorumlar kapatıldı.

%d blogcu bunu beğendi: