İçeriğe geç

ROKUA / OULU / HELSİNKİ / FİNLANDİYA(I. Bölüm)

05/09/2015

Öğleye yakın yola çıkmıştık üç uçak değiştirdikten sonra İskandinav ülkelerinden biri olan Finlandiya’ya vardık Daha doğrusu Helsinki’ye bir saatlik aktarma zamanımız vardı havaalanında beklerken Oulu ya gidecek kapıya geldiğimizde ki uçağa biniş kapısının yanında ki ekranda saatlerimiz ülkemizle dakikası dakikasına aynı olmasına rağmen hemen altında 15 dereceyi gösteriyordu. Peronda bekleyenlere gözümü gezdirdim en kalın giyimli bendim. Kısa kollu elbiseler, tişört, gömlek, parmak arası, babet ayakkabılar bir kaçı ceketliydi. Demek ki 15 derece Eylülün birinde yaz gibiydi onlar için. Sabah Manisa’da hazırlanırken sıcaktan döktüğüm terler burada kurumuştu.

 

Klimalar susmuş hatta inceden sıcak bile üflüyordu uçağa bindiğimizde. Biz o uçak senin bu havaalanı benim deyinceye kadar akşam oldu. Oulu’ya indiğimizde saat 21.30’du hani gün batıyor ama hava kararmıyordu vallahi bizim oralardan daha karanlıktı desem yeridir. (Kimseyi yalanlamayayım biz mevsimi kaçırmıştık. Beyaz geceleri göremedik.)

 

Hava alnından sonra 70 kilometre kadar daha araçla gittik, ıssız, orman içerisinde,sessizliğin duyulduğu, otelimize geldik. Sabah gün ağarınca farkettim, otelimizin etrafına kalemler dikmişler gibiydi ağaçların hepsi aynı boyda, aynı ende, aynı cins çamdı. Ağaç dediğin Kesildikten sonra tornaya gider bunlar dikilmeden tornaya gitmişler gibiydi.

 

Her taraf yem yeşil arada dar asfalt yol gri, gökyüzü de mavi-gri, başka renk yok. İki renk.

 

Otelimiz temiz daha çok kışın ziyaretçisinin kalabalık olduğu kayak otellerinden biri olsa gerek. Toplantımız otelin alt katında ki fitness salonundaydı salona sıradan olmayan sandalye ve masalar yerleştirilmiş gayet de güzeldi. Biz de fitness ayrı, toplantı salonu, düğün salonu, seminer salonu, hepsi ayrı yapılır dünya para harcanır. Biz de lüksün adı ayrı ayrı salonlar. Yabancıların neden zengin oldukları belli bir salon beş etkinlik bizde çok maksatlı salon diyorlar ama maksadını aşıyor.

 

Akşam Merili denilen köye gittik burada eski otantik, siyah beyaz nostalji fotoğrafların ve de büyük kuyruklu piyanonun olduğu ev ve restoran karışımı bir yere geldik. Karnımız aç kapıda Rokua Belediye Başkanı konuşma yaptı. Saunayı anlattı, sauna bizim dedi 250 yıllık geçmişi var dedi biraz esprili biri ben şaka yapıyor dedim bi saat sauna anlatılır mı? Sonra yaşlıca iki kadın aldı mikrofonu biri bornozlu o da saunayı anlattı bir diğeri efsanelerin okunduğu Kalevela isimli kitaptan paragraflar okudu. İçeriye almayacaklar sandım üşüdük de. İçeriye girdiğimizde yemekler bize uygundu, Allahtan soman balığı varda aç kalmıyoruz.

 

Sabah erken 07.30 da Oulu’ya hareket ettik. Konferansımız Oulu Üniversitesindeydi. Koridorlar genç kaynıyor. Kayıtlar var olsa gerek öğrenciler standlar açmışlar, ayrıca bir başka etkinlik daha vardı anlayamadım, bizim delegasyon zaten 400 kişi. Üniversite oldu beyoğlu, sürtünerek yürünüyor. Ayrıca sınıfları da Her ülke Jeoparkını sunmak için işgal ettik. Öğle yemeğini de birkaç kafesinden büyük ve geniş olanında yedik.

 

Ama duvarların ayrı ayrı renklerinden grafik tasarımlı kapı levha ve yönlendirmelerinden ve de yeşillin ağaçların arasında olmasına kadar gençliğime talebeliğime dönmek istedim. Dışarısı bisiklet kaynıyor her öğrencide bisiklet var.

 

Akşamına tekrar 70 km Rokua’ya dönerken yol üzerinde yemek için farklı bir yere geldik. Burası çok seyrek olan hayvancılıkla geçinen köylerin merkezi gibi hafta sonu odaları, sauna, küçük gölcükten oluşan havuz, yemek ve eğlence salonu olan restorandan ibaret bir yer, göl kenarında, zaten her yer göl ve kenarı.

 

Burada geleneksel “Buz kırma gecesi” tertiplemiş cıvarda ki köylüler. Bizim bildiğimiz tas kebabı (her taraf büyükbaş besi çiftliği, sakınca yok dana eti dediler) ve tavada kavrulmuş havuç yemeği yapmışlar kocaman tepsilerde. Ufak yuvarlak ekmeği ikiye bölmüşler içini çıkarmışlar kase gibi olmuş içine tas kebabı ve kavrulmuş havucu koydular. Hizmet edenlerin tamamı köylülerden oluşuyordu kapıda hoş geldin diyeninde oturmak ve etrafı gezdirmek isteyenine ve de yemekleri dağıtanına kadar.

 

İşte jeoparkların kırsal kalkınmada ki önemi. Rokua çevresinde ki bu köyler jeoparkı gezmeye gelen yerli yabancı turistler sayesinde yaptıkları ve geçindikleri hayvancılığın yanında turizm geliri olarak jeoparktan faydalanıyorlar. İyi de kazanıyorlar ki gelenleri velinimet gözüyle bakıp ağırlıyorlar. Bazı restoranlar, gezdirdikleri 80-100 yıllık eski çiftlik evleri, yolda konakladığımızda zaruri ihtiyaç ve çay, kahve molası verdiğimiz yerler Rokua Jeoparkından sertifikalı. Yani jeoparkın denetiminde, gelen turistlere iyi hizmet verebilmeleri için.

Reklam

From → KULA

Yorumlar kapatıldı.

%d blogcu bunu beğendi: