İçeriğe geç

ÖNCE AĞAÇLAR KESİLDİ

12/08/2012

Önce ağaçlar kesildi. 1975 yılı. Güzelim mor çiçekli kobalak ağaçları, geniş gövdeli akasyalar, çınarlar kesildi, yollar genişledi. Kaldırımdan kaldırıma yaklaşan ağaçlar ile tünelleşmiş yol Cumhuriyet Caddesi, (Cumhuriyet eserlerinin çok olduğu bir caddeydi adına yakışıyor idi ağaçlarda Cumhuriyet eseriydi.) Çam ağaçlarından tünelin üstü açıldı yan duvarları da tabiiçamlar kesildi, kaldırım daraldı yol genişledi kendi değil ama adı bulvar oldu.

Gölge saçak altlarına gizlenmiş güneş tüm haşmetiyle Manisa’yı esareti altına almıştı, güneşe gün doğmuş yakacak Manisalı aramağa hacet kalmaksızın caddeye, yola çıkan herkesi cayır cayır yakıyordu,Yeşil Manisa asfalt grisine boyanıyor, Manisa geleceğini belirlemeğe, makus talihini çizmeğe başlıyordu artık. Bu çizgi ile şehzadeler şehri, yeşil, Spil Dağına yaslanmış Gediz Ovasını seyreden Manisa, kimliğini kaybetmeğe doğru hızla ilerliyordu.

Şikayetlerin en kestirme hal çaresi çabuk büyüyen dut ağacı imdada yetişti. İpek kozacılığına soyunmuş izlenimi veren Manisa, sokaklarda gelişen dut ağaçları geniş yaprakları ile sözde yağmur suyu bacalarını tıkamayacak bahanesine sığınılarak fidanlık da yetiştirilen fidanlar kaldırımlara dikiliyor idi. Her yıl budama zamanı geldiğinde belediyenin bahçıvanları ellerine geçirdikleri ilk defa tanıştıkları testereler ile budaya budaya ağaçlarda yumrular oluştu. Bu yumrular kansere dönüştü, çürüdü, kesimden kaçan bu ağaçlardan bazıları kanserden kurtulmayı başararak ancak yamulup bükülerek hastalıktan eserler alarak günümüze kadar geldi. Yenilenen o zamanlarda güncellenen dut ağaçlarının yerini Oya Ağacı denen kısa, boysuz, nazlı ağaç serisi daralan kaldırımlarda boy göstermeğe başladı. Bu ağaçlar oya gibi işlendi yol kenarlarına, dar kaldırımlara, büyümesi beklenemezdi, büyümesin diye dikilmişti kaldırımların üstünde balkonlarvardı çünkü.
Gölge hala saçak altından başını çıkaramıyor güneş Manisa Sıcağını efsaneleştirmeğe devam ediyordu.
Sıra parklarda ki çam ağaçlarına gelmişti. “Kurt keseciği oluştu bu ağaçları kesmezsek diğer çamlara bulaşacak” deyip katliam buraya da sıçramıştı kesilen ağaçların yerine çimler ekiliyor beton karolar döşeniyor güya peyzaj yapılıyor idi.

Ağaç ve Yeşil Manisa giderek nesilden nesile anlatılacak hikayelere dönüşüyordu. “Bir zamanlar şurada öyle ağaçlar vardı ki sen de 15 ben diyeyim 55 metre yüksekliğinde hele bir gölgesi vardı zannedersin akşam oldu koyu mu koyu” ağaçların yerini çiçekler, çimler alıyordu.

Oysa kültürümüzdü bizim asmalıklar, çınardı bizim milli ağacımız, gölgesinde oturduğumuz da sohbetlerde ki fon müziği çay bardaklarının sesleri, sigara dumanının dalga dalga oturanlar arasında gezinişi, sözcüklerin arasından dudakların ucundan çıkışı, bahçeli evimizin duvarına sıraladığımız saksılarda ki Sakız Sardunyalar,

Manisa’nın nüfusu artmağa, şehircilik ve gelişme adına yeni yeni yasal düzenlemeler yapılmağa yürürlüğe konmağa başlamıştı ülkemizde. Kat mülkiyeti denilen zoraki yönetim biçimi. Bir arsa sahibinden birkaç daire sahibi üreten bu yasa ile Yunan İşgalinden sonra ikinci bir yıkım gerçekleşmeğe başlamıştı Manisa’da. “Yap sat, yık yap”, şapkadan tavşan çıkarmaktan daha kolaydı, bu işleri yapmak. Başımıza geleceklerden habersiz “bir arsadan bin daire”, “bir kapı hemen bin kapı yarın”, sıva yetişmiyor boyadan kolay kaleterasit sarıyor her yanımızı. Arsa sahibinin uykularına giriyor, daire alacakların hayallerini süslüyordu yıkım efsaneleri. Yıkıldı yıkıldı yıkıldı. Eskiye ait bir şey kalmadı. Manisa bitmişti, arsa kalmamış virüs kenar mahalleleri sarmağa başlamıştı. Doğu da Alaybey, Şehitler, Nişançıpaşa, Kuzeyde bahçeli evler, Dinçer, Akıncılar, Yarhasanlar, Batıda Tevfikiye, Akmescid, önü alınamıyordu büyük bir sıçrama ile Uncubozköy. Buralarda sözde planlı yapılırken bu işler, varoşlarda merkeze inat yeni yenigecekondu mahalleleri oluşuyor yıkacağımıza korunması için Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Adnan Menderes, Turgut Özal isimlerini veriyorduk.
Manisa’nın da diğer şehirlerden bir farkı kalmamış diğer şehirlere benzer olmuştu.
Başına geleceklerden habersiz sessiz sakin o zaman yollarda sıkça selamlaştığımız, tanımasak da yüzlerini aşina bildiğimiz, şimdi onlarla akraba olduğumuz bizler yerli Manisalılar şekillendirmeğe başlamıştık Manisa’yı. Tek katlı Kerpiç çamur sıvalı evlerin, yığma iki, üç katlı yüzleri taraklanmış yapıların, boş arsaların bol olduğu tipik avlulu Manisa evlerinin yerini apartman denilen boyu posu devrilesi binalar alıyor sessiz sakin mütevazi birbirine dost evcikler kaderine boyun eğiyor idi. Manisalı koz olarak kullanıyor idi seçimlerde bir elinde oy pusulası diğer elinde bahçeli tek katlı ev tapusu “beş kat olacaksa oyum sana”. Oracıkta verilen sözler sonrasında hüsran oluyordu. Uçuruma bir adım daha yaklaştırıyorduk Manisamızı.
1980 -1985 yıllarına gelmiştik. Kat karşılığı denilen bu hastalık virüs gibi yayılmağa ve ona buna bulaşmağa, ağaçlarda ki kanserin bir başka şekli insanlarda görülmeğe başlamıştı. İki üç tek katlı evler evcikler yıkılıyor bilhassa ağaçları önce kesilen cadde üzerlerinde ki bu evlerin yerine beş katlı apartmanlar yapılıyor idi. Enflasyon ile tanışmamış o zamanlarda ki ülkemiz ticareti düşük taksit az peşin ile satılmağa başlanan daireler daireler. Evcik bol yapacak adam aranıyor, adam da çoğalmağa başlayınca evcikler azalmış ara sokaklara dalga dalga yayılmağa, girilmeğe başlanmıştı. Oralara da kat ilavesi hastalığı sirayet ederek apartman denen toplumumuza uymayan ama her türlü yaşantı ve kullanıma uyabilen bizlere kurtuluş ve umut oldu. Bir evden evcikten iki kata hatta üç ve dört kata sahiplenmek hırsı sarmıştı her yanımızı her insanımızı.
Dalga dalga sokaklara yayılan bu hastalık yayılacak yer bulamayınca yeni imar adaları yapıldı, üç kat olan sokaklar beş kata, beş kat olan caddeler yedi kata çıkarıldı, hiç imar olmayan sokaklar da yeni imar planına kavuştu. O kadar acele ile yapılıyordu ki bu işler her seçim döneminde slogan haline gelmişti. “Kat arttıracağız, beş kat vereceğiz.” Belediye meclisleri kararı alıyor, kararın icraata geçirilmesi vakit geçirilmeden uygulanıyor idi. Yap boz tahtasına benzeyen ve delik deşik edilen imar planının elle tutulur tarafı kalmayınca Ankara’ya iş düştü. 1927 yılında ilk imar planı yapılan Manisa imar plansız gelişmişti. Adına gelişme denilebilirse tabii.
1989 gözün aydın Manisa bir çocuğunuz oldu. Hem de Manisa’yı bilmeyenler tarafından yapılan bir çocuk. Dar sokaklar derinlemesine upuzun parseller. “Park hani” “var ya Sultan, Fatih, Ulupark hatta bonusu bile var sokaklarda ki dut ağaçları.” “Otopark hani” “Ne otoparkı araç mı var?”.

Daha fazla anlatmağa gerek yok şimdi bu binalarda yaşıyor, bu sokaklarda dolaşıyor, bu caddeler de geziyor, dolap beygiri gibi sokaklarda dönüyor dönüyor park için yer arıyoruz. (otopark çözümü için biraz daha sabır 2012’ye kadar, ancak yeşil Manisa geri geliyor)

20120812-104309.jpg

20120812-104333.jpg

Reklam

From → BASINDAN

Yorumlar kapatıldı.

%d blogcu bunu beğendi: