KULAİZM

Bir akımı, fikri, bir oluşumu, benimseme olmalı benimsediğimiz, akımına kapıldığımız konunun sonuna izm eklemek. Faşizm, komünizm, Kemalizm… gibi.
Bizim benimsediğimiz konu da Kulaizm.
Geçen hafta Kulamıza Kulamızın jeoparkına İstanbul’dan Profesör Doktor jeolog Celal Şengör hoca, 40 talebesi ve iki jeolog hoca hep birlikte geldiler. Geçerken uğradık gibi değil İzmir, Alaşehir kayaçlarını incelerlerken hocanın çok sevdiği beğendiği dünyada ilk defa henüz o tarihlerde M.Ö. 24’te literatürde volkan patlaması ve oluşumları yokken ünlü Amasya’lı Coğrafyacı Strabon o yıllarda Kula’dan bahsetmiş dağların, ufak tepeciklerin dumanlar ateşler çıkardığını anlatmış. İlim adına bir keşif sayıldığından hocamız bu keşfin yapıldığı yerden ötürü, jeoloji bilimine katkısından dolayı, Kula’yı volkanizmasını çok seviyor ve talebelerine göstermeden geçmek istememiş. Haklıdır da. Kula volkanyası o tarihten bu yana önemini değerini canlılığı hiç kaybetmemiş cap canlı duruyor, o kadar ki şimdi ki coğrafyacı ve jeologlar volkan konilerinin divlitlerin hala canlı olduğundan bahsediyorlar. İşte hocamız Alaşehir’e kadar gelmişken Kulamızda ki bizlerin 21. yy da adına jeopark dediğimiz bu volkanik yapıyı göstermek istemiş. Tesadüfen benim bulunduğum bir ortamda telefonla konuşulurken telefonu bana verdiler tanıştık. Hoca Mart ayının 29’unda Kula volkanizmasını gezmek ve talebelerine göstermek istediğini söyledi. Ben de sizi burada ağırlamaktan ve gezdirmekten memnun oluruz diyerek program yaptık. (Dikkat ederseniz volkanik alana hoca jeopark demiyor.)
O gün ben de Celal hoca ve talebeleri ile beraber olmak için Kula’ya gittim onlarla beraber jeopark alanını gezmeye peribacalarından başladık. Peribacalarının güzel görüntü verdiği, ziyaretçilerin fotoğraf çektiği, araçların durduğu, park ettiği, yerde biz de durduk. Hemen gözüme takılan; çöp bidonu olmasına rağmen etrafa atılan çöpler, pet şişeler, kağıtlar, poşetler oldu. Bir de biraz üstte üzerinde duvar yazıları yazılmış olan beyaz kireç badanalı bir çeşme ve onun park alanının ortasında sidik görünümlü su akıntısı oldu. Uzun zamandır buraya gitmediğim için dikkatimi çekmişti. Her gün çöp toplamaya gelinmesi ve çeşmenin yerine de yeni bir çeşme yapılmasının gerekli olduğunu düşündüm.
Gezimizin devamında Çakırca Bazalt Sütunlarına uğradık. Bu coğrafi yapılaşmadan herkes memnun oldu hatta Celal hoca ve diğer iki hoca dahil burada bir basın açıklaması yapma ihtiyacı duyarak yapılanmayı anlattılar, fotoğraflar çekilirken hocanın bazı anılarını da dinledik.
İstikametimiz Kula Divlitiydi. Buraya geldiğimizde 1985’li yıllarda açılmış 1993-94 yıllarında faaliyetine son verilmiş cüruf çıkarmak için açılmış ocağı gören hoca “Rezalet ne buranın hali” demeye başladı. Derdimizi ne kadar anlatmaya çalışsak da biz de bunlardan mutazarrırız rahatsızız ama ne bizim ne Kula halkının bu ocaklarda bir dahli yok, bunlar Ankara’dan ruhsat alıyorlar desek de hocanın öfkesini yatıştıramadık. Ocakların zeminde ki çukurlarına oyuklarına bakarken bir de yeni dökülmüş bir traktör arabası çöp atıldığını görmez miyiz. Vay vay vay…
“Ben bunları basına bildireceğim şikayet edeceğim yıllar öncesinden beri koruna gelen bu alanı nasıl mahvederler” diye bağırıyor hoca. “Hocam ocağın faaliyeti zaten 90’larda durdurulmuş çöp atılma da bi yanlışlık olmuş hemen toplarız bu çöp işi kolay bir daha da attırmayız, dikkatli oluruz ama bir densiz ile bir kapatılmış ocak için şikayet etmeye değmez biz turizm için uğraşıyoruz buraya insanlar gelsin görsün istiyoruz.” “Gelmesin efendim ne işleri var insanların burada, bakın bu güne kadar korunmuş bu güzelim alan tahrip oluyor.”
Buradan sonra akşam olduğu için hocadan ayrıldım. Çöp işinde hocaya hak vermedim değil ama bunu aramızda halledelim dedim. Benden sonra ertesi günü Hoca talebeleriyle birlikte Sandal Divliti’ne gitmişler. Oraya ahşaplardan yaptığımız yola da itiraz etmiş hoca, ama hocanın cüssesi ağır olduğu için ahşap değil asfalt yapılsa çıkamayacağından insanlar buraya çıkmasın çevreyi tahrip ediyorlar diye yola karşı, ancak talebeleri o ahşap yoldan divlitin krater ağzına kadar çıkmışlar. (Anladım ki Jeopark demeyen ve turistlerin gelmesini istemeyen hoca, bu alanın laboratuvar gibi kalmasını istemesinden kaynaklanıyor. Jeoloji, jeofizik, coğrafya… talebeleri laboratuvara gelsinler incelesinler ders notlarını alsınlar kapıyı çekip gitsinler istiyor hoca.)
Hocanın bu feryat figanı hafta sonu Televizyonların birinde Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında neşv-ü nema buldu. Orada alanda gezerken ki şikayetlerinden daha ağır bir şekilde olmuş bitmişleri rezalet olamaz böyle bir şey diye lanse etti. Ateist olan hocamızın daha çok anlatacaklarından Allah bizleri korudu. Nasıl mı?
Hoca programdan önce programı düzenleyen televizyon ekibine çektiği fotoğrafları yansıya sunum yapacak diye sırayla vermiş, ekip sırayı karıştırdığı gibi bir kısmını da sıralamaya koymamış. Hoca sıralamayı ve sıralamaya girmeyen fotoğrafları kendi notları arasında aramasına rağmen bulamadı hocanın notlarında da işler karışmış. Fena halde canı sıkılan Celal hoca programı terk etmek zorunda kaldı. Hocanın daha çok şikayet edeceğinden de Allah bizleri korudu.
Televizyon programından hemen sonra beni ve çok kimse aradı. Ertesi günü öfke divlitlerin boyunu geçmişti. Hoca da kantarın topuzunu kaçırdığının farkına varmış veya vardırmışlar ki. Beni aradı. “Azmi Bey haksız mıyım siz de görmediniz mi? Dedi. “Gördük hocam ama siz de dozu kaçırdınız, programda söyledikleriniz o kadar büyütülecek konular değil, üstesinden gelinebilecek mevzular.” “O zaman yine aynı televizyonda Fatih Altaylı ile sizden kimler katılacaksa program yapalım konuşalım.” Dedi.
Şimdi programa hazırlanıyoruz Kula jeoparkımızı ulusal bir kanalda izlenen bir programda anlatacağız tanıtacağız. Kötü algıyı reklama ve tanıtıma çevireceğiz.
Her şerrin arkasında bir hayır vardır.
Yorumlar kapatıldı.